Bir şeyi bilmenizi istiyorum. Bu ciddi. Tanrıya inanma konusuna gelince dostlar... Gerçekten denedim. Gerçekten denedim ama size gerçeği söylemeliyim. Fakat ne kadar uzun yaşar ne kadar çok şey görürseniz birşeylerin yanlış olduğunu o kadar fark ediyorsunuz.Savaş, salgın hastalık, ölüm, yıkım, açlık, fakirlik, işkence, suç, çürümüşlük, kokmuşluk vs. Bu tabloda kesinlikle yanlış olan birşeyler var. Bu iş pek başarılı bir iş değil. Eğer bu Tanrının yapabildiğinin en iyisiyse pek etkilenmediğimi söylemeliyim. Herşeye kadir bir varlığın elinden bu tür sonuçlar çıkmamalı. Bu sonuçlar daha çok işinden bezmiş aksi bir devlet memurunun yapacağı türden bir işe benziyor. Ve aramızda kalsın adilce yönetilen bir evrende bu herif (Tanrı) çoktan işten atılmıştı.
***
Politikacıları unutun onlar önemsiz. Politikacılar size seçim hakkı tanındığı fikrini sürdürmek için varlar. Hakkınız yok. Seçim hakkınız yok. Sahipleriniz var. Size sahipler. Her şeye sahipler.
Bütün önemli topraklara sahipler. Kolektif şirketleri denetliyorlar ve sahipleriler. Uzun zamandır senato, meclis, hükümet binaları, belediyelerinin sahipleriler. Hakimler arka ceplerinde.
Bütün büyük medya ve haber şirketlerinin de sahipleriler. Duyduğunuz bütün haber ve bilgileri denetliyorlar. Her sene milyarlarca doları lobileşmek için kullanıyorlar.
İstediklerini elde etmek için lobileşiyorlar. Ne istediklerini biliyoruz. Başkalarına daha az ve kendilerine daha çok istiyorlar.
Ne istemediklerini size söyleyeyim.
Eleştirel, düşünen ve sorgulayan vatandaşlar istemiyorlar. İyi derece bilgilenmiş ve eğitim görmüş insanlar istemiyorlar. Bu ilgilerini çekmiyor !
***
Bu ülkede duyduğumuz tek şey sahip olduğumuz farklar. Bütün medyanın ve tüm politikacıların sürekli bahsettikleri şey bu. Bizi birbirimizden ayıran, birbirimizden farklı kılan şeylerden bahsediyorlar. Egemen sınıf işlerini her toplumda bu şekilde yürütür. Kendi sınıflarından olmayan insanları bölerler. Orta ve alt gelir grubunun sürekli birbirleriyle kavga etmesini sağlarlar ki onlar, yani zengin sınıf, ülkedeki tüm parayı yönetebilsin. Çok basit bir mantığı olmakla birlikte, çok etkili bir yöntem. Görüyorsunuz, farklı olan ne varsa, ondan bahsediyorlar: ırk, din, etnik ve milli köken, meslekler, gelir, eğitim, sosyal statü, cinsel tercihler, bizim üzerinde ihtilafa düşüp kavgaya tutuşacağımız her ne varsa ondan konuşuyorlar ki onlar o arada bankaya gitmeyi sürdürebilsin...
Ben bu ülkedeki ekonomik ve sosyal sınıfları nasıl tanımlıyorum biliyor musunuz? Üst sınıf tüm parayı kendine saklar, hiç vergi ödemez. Orta sınıf tüm vergiyi öder, tüm işi yapar. Fakirlerse sadece orta sınıfı korkutmak için vardır. Orta sınıfın işe devamını sağlamak için...
***
Farketmiş olabileceğiniz üzere haklarında şikayet etmediğim kimseler var: Politikacılar.
Herkes politikacılardan şikayet ediyor. Herkes rezil olduklarını söyler. İyi de bu politikacıların neredengeldiklerini sanıyorlar? Gökten düşmezler. Başka bir boyuttan gelmezler. Amerikan ebeveynlerinden, ailelerinden, evlerinden, okullarından, kiliselerinden, işyerlerinden ve üniversitelerinden geliyorlar ve Amerikan vatandaşları tarafından seçiliyorlar. Yapabileceğimizin en iyisi bu millet. Ortaya koyabildiğimiz bu kadar. Sistemimizin ürettiği budur: Çöp giriyor, çöp çıkıyor. Eğer vatandaşlarınız bencil ve cahilse liderleriniz de bencil ve cahil olur.Koşullar hiçbir şekilde iyileşmiyor; sadece her seferinde yeni bencil ve cahil Amerikan nesilleriniz oluyor. Bu yüzden belki de rezil olanlar politikacılar değildir. Belki de başka reziller var elde. Halk gibi. Evet, halk rezil. Alın size güzel bir seçim sloganı: "Halk rezildir, umutlarınızı s.ktir edin!"
Umutlarınızı s.ktir edin. Çünkü bu gerçekten sadece politikacıların hatasıysa nerede bu bütün alnı açık, zeki, bilinçli insanlar? Nerede bu akıllı, dürüst, zeki Amerikalılar? Taşın altına elini sokacak, ülkeyi kurtaracak ve yolu gösterecek? Bizim ülkemizde böyle insanlar yok! Herkes alışveriş merkezinde. Kıçını kaşıyor, burnunu karıştırıyor, bel çantasından kredi kartını çıkartıyor ve gidip ışıklı spor ayakkabısı alıyor.
Uzun lafın kısası, bu politik ikilemi çok basit bir yolla çözdüm: Seçim günü, evde otururum. Oy vermem. S.ktir et onları, s.ktir et! Ben oy vermem. İki nedenden dolayı oy vermem: Birincisi, anlamsızdır. Bu ülke uzun zaman önce alınmış, satılmış ve ücretleri ödenmiştir. Her dört senede bir temcit pilavı gibi önünüze koyarlar. Hiçbir s.kim ifade etmez. İkincisi ise, ben oy vermem çünkü inanıyorum ki; oy verirseniz şikayet hakkınız olmaz.
İnsanlar bunu çarpıtmayı severler, biliyorum. "Ama işte oy vermezsen şikayet etme hakkın olmaz." derler. İyi de bunun neresi mantıklı? Oy verirseniz şerefsiz ve kabiliyetsiz insanlar meclise gire her şeyi bok eder ve bunun sorumlusu siz olursunuz. Sorunu siz çıkardınız, onları siz seçtiniz, şikayet etmeye hakkı olmayan da sizsiniz. Diğer taraftan ben, oy vermemiş olan ben, hatta aslında seçim günü evinden bile ayrılmamış olan ben, hiçbir şekilde bu insanların yaptıklarından sorumlu değilim ve benimle hiçbir alakası olmayan sizin yarattığınız bela hakkında canımın istediği kadar şikayet edebilirim.
Biliyorum ki bir kaç ay sonra o çok sevdiğiniz gösterişli başkanlık seçimlerinden birine daha gideceksiniz, gülüp eğleneceksiniz. Eminim ki, seçimler biter bitmez ülkeniz anında gelişecektir. Bana gelince, o gün evde kalıp esasında sizin yaptıklarınızı yapacağım. Aradaki tek fark, ben mastürbasyon yapmayı bitirdiğimde elimde gösterebilceğim bir şeyler olacak.